Osmaniye
21 Kasım, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    30.56
  • EURO
    32.84
  • ALTIN
    1982.3
  • BIST
    8757.66
  • BTC
    43248.04$

KIZILELMA: ?... İKİNCİ BÖLÜM:

12 Kasım 2024, Salı 12:14

KIZILELMA: (Mefkûre, Ülkü, Hedef, Amaç) Varılmak istenen yer anlamındadır.

            Aşağı – yukarı, her devletin bana göre bir Kızıl Elması vardır. Bizim KIZILELMAMIZ; Türk Cihan Hâkimiyeti. İsrail’inki Siyonist krallığı kurmak. Peki, soruyorum; Allah (CC) Aşkına; şu Filistin – İsrail savaşına kayıtsız kalan, umursamayan ya da SOYKIRIM yapan hain Netanyahu’ya gıkını bile çıkartmayan, çıkartamayan ya da kafasını karnına kadar çeken Müslüman devletlerin kızıl elması nedir? Biliyor musunuz? Lütfen araştırınız?

            Prof. Dr. Osman Turan Hocamın (Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi.) Adlı ESERİNDE anlatılan; DERİN ANLAMLI VE ÖRNEKLERLE ZENGİN ANLATILAN “KIZILELMA” konusundan önce hem Ziya Gökalp hocamın; “Kızılelma” adlı Eserinden hem de; müsaadelerinizle, Ziya Gökalp hocamın; Kızılelma, Türk ve Türklük SEVDASINDAN bahsetmek istiyorum. Bakınız;

M. Kemal ATATÜRK’ÜN, “ Etimin ve kemiğimin babası Ali Rıza Efendi ise fikrimin babası Ziya Gökalp’tır.” Ve “ Heyecanlarımın babası Namık KEMAL, fikrimin babası Ziya Gökalp’tır.” Sözlerinden, bu büyük düşünürümüzün fikirlerini kendine rehber yaptığını görüyor ve öğreniyoruz. Özellikle siz saygıdeğer okurlarıma şunu ifade etmek istiyorum. Hem bu yazımı hem de saygıdeğer iki hocamın ESERLERİNİ OKUDUĞUNUZ ZAMAN; KIZILELMA KONUSUNDA GENİŞ FİKİR VE BİLGİ DAĞARCIĞINA SAHİP OLURSUNUZ DİYE ÜMİD EDYORUM!

Ziya Gökalp, bu Kızılelma eserin de bakınız ne diyor? Birkaç örnek vermek isterim.

Türk çocuklarının birer Türk Milliyetçisi olarak yetişmesi amacına hizmet etmek üzere; kitaplarından biri de KIZILELMA’DIR. Kendisini Türklük Ülküsüne adamış ve kalemini Türklüğün yücelmesi, dünya Türklüğünün BİRLEŞMESİ MEFKÛRESİNİN emrine vermiş olan Ziya Gökalp; KUTSAL BİRLİĞİ ve bu dava uğruna mahkûm olmuş, sürgünlere gitmiş, sağlığını kaybetmiş, yinede yolundan asla sapmayarak birçok kitap ve şiir yazmaya kendini adamıştır! O’nun şiirlerini süsleyen her mısra, makalelerinde yer alan her satır, beşikteki çocuktan, aksakallı dedesine, cephedeki gaziye kadar her Türk’e, hep aynı BÜYÜK HEYECAN AŞILAMAYA yönelik olmuştur. Bebeğini salladığı bebesine, uyutmak için Türk anası bu eserde bakınız, neler söylüyor.” Uyu yavrum, TEPESİNDE HAÇ YATAN CAMİLER VAR; BU MU SENİ AĞLATAN? Diyor. Oysa asıl ağlayan Gökalp’ın kendisidir ve bu ağlatan manzarayı Türk anasının ağzından beşikteki bebeğinin kulaklarına dolduruyor ki; O bebek yarın büyüdüğün de; bu acıların öcünü alacak bir ÜLKÜCÜ OLSUN! Yani kısaca; bütün eserleri ve bütün şiirleri burcu, burcu tarih kokan ÇİLELİ BİR YAZARDIR! TURAN NERESİ Mİ? Diye sorulan soruya bakınız, Ziya Gökalp ne cevap veriyor? “Nereye girmişse HİLAL orası TURAN’DIR, onu geri AL! ” Diyor. Gökalp, Balkanlara da şöyle sesleniyor: “ Yol ver bize kara Balkan; Selanik’e varacağız..! “ Ve Balkanın O’na cevabı ise şöyle oluyor. “ Varmam Yunanlıya, Arnavut’a vermem gönül....Nişanlıyım Osmanlıya...” Dedikten sonra; mutlu sonun bulunduğu HEDEFİ ÇİZİYOR; ve şunu söylüyor: “ Düşman ülkesi viran olacak, Türkiye büyüyüp TURAN OLACAK..!” Say. 7; 8; 9; 10.de

Ziya Gökalp’ın eserleri mutlaka okunması lazımdır. Hele de KIZILELMASI ve Türkçülüğün Esasları, Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak adlı Eserleri’nin mutlaka okunması lazımdır.

Ziya Gökalp özellikle, şu sözü de ifade etmektedir. “Vatan, ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan... Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir TURAN... Müsaadenizle Ziya Gökalp’ın şiirlerinden iki dörtlük sunmak istiyorum. Dayandı bu kahra, şevki sönmedi; / Tuttuğu mukaddes yoldan dönmedi. İsterdi Turan’da mektepler açmak, / Hakikat nurunu ruhlara saçmak. / /  --  “ Sen kimsin, bu âlem neresi? Dedim. / “Bu KIZILELMA dır, ben perisiyim.”// -- “Lütfedip derdime verin şifayı: // Anlatınız bana KIZILELMA’YI...

 

            Türk – İslam Mefkûresi’nde büyük bir ehemmiyet kazanan İstanbul; deniz ve karaların kucaklaştığı, birleştiği; Allah- u Teâlâ’nın çeşitli güzelliklerle bezediği müstesna coğrafi ve siyasi mevkii; tarihin pek çok ve hatıralarla yumakladığı EMSALSİZ BİR BELDEDİR!

            Üç kıtaya hâkimiyetin dayandığı ve CİHANIN İDARE MERKEZİ OLMAYA LAYIK BİR BELDEYİ İTİNA İLE YARATAN ALLAH – U TEÂLÂ’NIN SEVGİLİ PEYGAMBERİ’DE, ŞEHİRLERİN TACI İSTANBUL’U; Hakk Din’in gazi ve hamileri olan Müslümanlara NASİP EDECEĞİNİ HADİSLER İLE MÜJDELEMİŞTİR.

            Fatih Sultan Mehmet’e kadar Osmanlı Devleti gövdesi ve ayakları Anadolu’da ve Rumeli’de, başı da; İstanbul’da Bizans’ın elinde bulunuyordu. Bundan başka Selçukluların Anadolu’da ve Osmanlıların da, Rumeli’de yerleşmelerinden beri, ardı kesilmeyen Haçlı taarruzları da ÇOK DEFA İSTANBUL’DA VE ROMA’DA HAZIRLANIYOR! Bu sebeple de; Türklerin emniyeti için İLK DEFA İSTANBUL’UN FETHİ GEREKİYORDU. Esasen İstanbul’un fethini geriye atan da; bu Haçlı Seferleriydi. Bunların da ötesinde İstanbul; Türk ve İslam Mefkûresi’nde çok yüksek bir mevkii işgal ediyor. Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV)’in hadisleriyle KUTSİLEŞEN bu halde; Milli ve Din’i emellerin mira ki (İran’da bir köy adı.) oluş ve Türklerin hasretini üzerine toplamıştı. Bununla beraber İstanbul Hıristiyanlık tarihinde yine de dini değil; siyasi bir ehemmiyet arz ediyordu. Zira bu şehir Hıristiyanlık tarihinde KUDÜS; İskenderiye, Antakya ve Roma gibi Havariler tarafından ziyaret edilip, kilise kurulan, bu sebeple de KUTSİYET KAZANAN BİR BELDE DEĞİLDİ. Hâlbuki İstanbul; Hz. Peygamber (SAV)’İN Hadisleri; Kur’an’ın işaretleri ve Sahabeden bir zatın metfun (Defin etmek. Definin yapılması ve Gömmek. Gömülmüş kişileri ifade eder.) Bulunması sayesinde İslamiyet nazarında MUKADDES bir belde hüviyetini kazanmıştı. Böylece Hıristiyanlıkta mevcut olmayan bir KUTSİYET; İslamiyet’te bütün unsurları ile mevcuttu. Bu sebeple İstanbul’un KURTARILMASINI ZORLAYAN AMİLLER arasında; bu dini unsur başta oynar ve FEHİNEİLAHİ BİR EMİR VE MAZHARİYET MAHİYETİNİ VERİR.

            Osmanlı Padişahları Tarihi, TÜRK CİHAN HÂKİMİYETİ MEVKURESİ’NE eskiden daha kuvvetli olarak bağlanırken; İstanbul’u bu hâkimiyetin ilk merhalesi ve merkezi sayıyorlardı. Türk Siyaset ve Fikir adamları arasında gelişen bu Milli ve İslami Mefkûre’nin halk kitlelerine ve askerlere “ Kızıl – Elma” adı ve efsanesiyle yayılması çok dikkate şayan olup İstanbul’u sembolleştiriyor ve Türkler için ona, sahip olma emelini teşkil ediyordu.

            Ayasofya’nın önünde dikili bir sütun üzerinde, at üstünde bulunan sustinianus bir elinde kızıl bir küre olup, Türk Kızıl Elması ve Cihan Hâkimiyetinin hedefi idi.X111.üçüncü asır İslam Coğrafyalarına göre bu heykelin SAĞ ELİ havada olup, halkı İstanbul’a davet eden bir manaya delalet eder. Sağ elinde de madeni bir küre bulunmakta ve buda düşmanın şehri istilasına engel bir tılsım telakki olunmakta idi. Hıristiyan kaynaklarına göre at üzerinde canlı gibi duran Sustinianus’un heykelinin elinde altından büyük bir elma olup, sağ eliyle de Kudüs’ü ve İslamları göstermektedir. Bu küre İmparatorun dünyayı elinde tuttuğuna delalet ediyor ve “ Cihan Hâkimiyeti” tılsımının yazılarını taşıyordu. Hıristiyan seyyahlara göre bu altın kızıl küre Bizans İmparatorluğuna uğur getiriyordu. Nitekim X1V’üncü asırda heykelin ve kürenin (Kızılelma’nın) düşmesi birçok ülkenin kaybına; yani Türkler tarafından fethine ve İmparatorluğun sukutuna bir işaret sayılmıştı.

            Bizans’ın devamı için bir tılsım sayılan bu küre Türklerin KIZILELMA’SI olup ve ona sahip olmak veya İstanbul’u almak emeli Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi’nin bir sembolü olmuştu. Türkler, Cihan Hâkimiyeti Mefkûrelerine bağlanarak, (KIZILELMA’YA)  doğru koşarlarken bu heykelin ve tılsımının düşmesi de, dünya hâkimiyetini gösteren bu heykelin; Anadolu’yu gösterdiğine İmparatorluğu yıkacakların, buradan geleceğini gösterdiğine inanıyorlardı.

            Türkler bazen Kızılelma ve cihan hâkimiyeti ile cihazlanırken; İslam davası ve HZ. PEYGAMBER (SAV)’in müjdelemeleri sayesinde en üstün manevi kuvvet kaynaklarına da ermiş bulunuyorlardı. Türkler İstanbul’u almak için çeşitli hamleler yapmışlar. Ancak “ İstanbul, (Kostantiniyya’ya muhakkak fethedilecektir. Bu fethi yapan hükümdar ve ordusu ne kadar mükemmeldir.” İfadesiyle Fatih Sultan ve askerlerini yüceltmiştir. İstanbul’un Fethi’nden sonra Türk Cihan Hâkimiyeti’nin sembolü olan KIZLELMA oradan Roma’ya Jt, Pierre’nin kubbesine Katolik dünyasının merkezine intikal eder. Fatih Sultan Mehmet zamanında girişilen İtalya (Otronto Seferi) bu intikalin maddileşen bir tezahürüdür. Fakat Osmanlılar, Kanuni Sultan Süleyman devrinde Haçlı taarruzlarının kaynağı olan Rom Papalığına hâkim olabilmek için karşılarına çıkan Alman İmparatorluğu’nu ve Beç (Viyana) şehrini düşürmek zaruri yetini anladılar ve bu sebepledir ki; Fatih Sultan Mehmet tarafından teşebbüs edilen İtalya’nın fethi tehir edildi. Bu suretle de Türklerin BEÇ KIZILELMASI teşekkül etti. “Beç Şehri ve kalesi Alman Kızıl Elma Seddi” adını aldı. Kanuni Sultan Süleyman Beç’i (Viyana)  muhasara (1529) eyledi. Lakin kış geldiği için muhasarayı bırakıp çekildi.

            Bu cihangir Padişah, kışlaları ziyaret eder. Askerlerin şerbetini içer ve ayrılırken askerlere “Kızılelma’da buluşuruz.” Cümlesiyle de onları okşar ve ideallerini canlandırırdı. Zira Yeniçeriler; arasında Kızılelma efsanesi çok yaygındır.

            KIZILELMA: (Prof. Dr. Osman TURAN), Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi. S. 264 – 273.

            KIZILELMA: (Ziya Gökalp’ın), Kızıl Elma adlı kitabı: Say. 7; 8; 9; 10.

            Başka bir önemli konuda buluşmak üzere hoşça kalın.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum